11 Ocak 2015 Pazar

Mülteci


Mülteci olma git , gelme işte akşam vakti
Sonbahardayım son yaprak,
Günaha girmek gibi mi yüzünü görmek
Saçlarını tel tel sayarken darağacına gönüllü gitmek,
Bakarken gözlerine mezara girmek,
En kutsanmışları sana adamak,
Dudakların da yasak elmayı ısırıp cennetten kovulmak mıdır.
Sana ulaşmak.


Fikret Sanal

2 Ocak 2015 Cuma

Senfoni

En mükemmel sıralanmış notalar eşliğinde, yüreğime işleyendi bakışlarının gözlerime terennüm eylemesi.
Hayat, Gözlerinle kurban olan yüreğim arasındaki porteye notalarını dizdi. Bazen yağmurun sesi, bazen nemli bir dudaktan yayılan ıslık, bazense yağmurdan kaçamamak…
Gözlerin yüreğime sonsuz huzuru, bedenime ölümü müjdelediğinde tüm hayatlar bu melodiyi duyar.
Ben buna inanırım.

Bu, katilin silahıyla yönettiği bir melodi değil, bu Gözlerime terennüm eyleyen güzelin, beni mutlu etmesinin senfonisidir.
Fikret Sanal

16 Aralık 2014 Salı

17 lik Yemin

Bir yalan gibi eteklerinde kıvrılan, masum fahişelerin yataklarında uyuyan hayat
Koltuklarının kırmızısıyla yorma beni
Perdelerini üstüne çek, çirkinliğini aşikâr eyleme sahtekârlıklara
17`lik yeminler edeyim, her aynaya, her ışığa, her gün doğumuna
Bedenimde sana dair eksik olan ne varsa kırmızı kılayım onu
Anahtarlarımı kapılarına atayım
Bir daha bana açılmasın diye
Kitap diye, çirkin diye, soluk benizli diye,
Seni anlatayım balkonumda ki çiçeklere
Ey pembesini çocuklara saklayan hayat
Kıvrılmak istiyorum şimdi masum bir fahişe gibi eteklerine.
Fikret Sanal





8 Ekim 2014 Çarşamba

Utanın Modern Köleler...

Devrim dedik eşitlik dedik demokrasiden dem vurduk….
Sanayi devriminin artık cümleleri ile beraber birer modern köle olduk. Kavramlarımız kayboldu hep ESKİ`den diye laflara başlar olduk. 
Kavramlarımız basitleşti, dahası biz basitleştik biz kendimizi tüketir olduk. Tüketim toplumu olmanın yanı sıra hayatımızdaki herşeyi işi bitince hayatımızın dışına attık. Canavarlaştık Yalnızlaştık.
Her insan analı babalı doğar PİÇ kavramını hayatımıza adapte ettik. Yeryüzünün tek yetimi Adem ve Havva`dır.
Habille Kabil`in miraslarını devam ettirdik Nuh`un gemisinden kaçıp sular bize yetişmez sandık.

Eski sobalı evlerde bir odada kalabalık bir aile, sadece sabahları somun ekmeği gören ailelerin, dışarıda kar yağarken sıcacık içten duygularını  özler olduk.
Okul defterlerimizin kenarlarını süsler ve jelatinle kaplardık mutluyduk.
Sosyal paylaşım sitelerinin hiçbiri yoktu hatta internet yoktu ama sıkı dostluklarımız vardı.
Lastik ayakkabıların yırtılan yerlerini naylonla yapıştırıp giyerdik ama insandık.

Dostluk kavramlarımız, komşuluk kavramlarımız vardı hatta insani kavramlarımız vardı.

Şimdi sözüm ona çok modern kafe köşelerinde yalnız oturup, elimizde  aklımızı alan akıllı telefonlarla sağa sola insanlık dersi vermeye başladık. Kafamız eğik oysaki insanlığımızın mahcubiyetinden kafamız hep eğik oldu farkına varmadık.

Evde pişen yemeğin kokusu komşuya gitse de gitmede annemizin tıka basa doldurduğu tabağı sıcacık komşuya sunardık. Komşularımız vardı akrabalarımızdan önce.
Modern rezidanslarda pardon pardon çok modern hapishanelerde gelen kokuyu polise haber verdik komşumuzun komşularımızın cesetleri ile karşılaşır olduk. Biz yine çok modern olduk.

Modern çok modern doğan çocuklarımız modern hapishanelere doluştu. O adar mutlular ki en az her birinin 5 bin arkadaşı mevcut, facebook sayfalarında. Çok modern çocuklarımız sokağa çıktığında yapayalnız kaldı, şaşkın kaldı ve yalnızlaştırdık onları.
Apartman aralarında büyüyen çocukların bilmediği ve hiçbir zaman bilemeyeceği, Çelik çomak oyunlarını, sek sek oynamalarını, sapanla kuş avlamalarını, öğretmedik öğretemedik. Doğar doğmaz çocuklarımızın aklı olmasın diye doğum hediyesi olarak akıllarını tabletlere soktuk onları elektronikleştirdik.

Herşeyi hızlıca tüketir olduk yedik yedik yedik.
Bizim sıkı sıkı dostlarımız vardı aşklarımız arkadaşlarımız sırdaşlarımız vardı.
Yalnızlaştık.
Hayatımıza çocukları artık almamaya başladık, çocuğun bakması ne zor kelimelerle edepsiz cümleler kurarak annelerimizi üzer olduk.
Çocuklarımızın yerlerini artık köpekler aldı, hayvanlara beslediğimiz sevgiyi, insanlarımıza,  bizden olanlara vermez olduk bir tebessümü esirgedik. Biz hayvanlaştık.

Yüz görümlüğü selamlaşmalarda sarılıp öpmelerin ardında daha arkasını dönmeden sarıldığımız kişinin arkasında hiç düşünmeden hakaretler savurduk aynaya hiç bakmadık.

Köpeklerimizle yedik köpeklerimizle yattık ve insana olan sevgimizi köpeklere verdik.
Sahi aşklarımız vardı unutulmaz unutmadığımız, evlerden kaçırdığımız uğrunda her şeyi göze aldığımız aşklarımız.

Şimdide var aşklarımız hatta o öyle aşklarımız var ki tanıştıktan iki saat sonra yatakta bulduğumuz aşklarımız. Tenimizin uyumuna baktık , birbirimizin tadına ama insani duygularımızın tadına hiç bakmadık, insani duygumuz çünkü yoktu.

Orospu kavramlarını yerleştirdik ailemize.
Oğlumuz yapar erkek adamdır diye ortalığa salıverdik her karşı cinsi potansiyel orospu olarak gördük.
Kızımızın eve geç gelmesine karşın dayaklar attık kiminle sürtüyorsun orospumu olacaksın derken abisinin yaptıklarını hiç düşünmedik.
Hayatımız yalnızlaştı hepimiz birer modern köle olduk artık çıkar yollar aradık.

Psikologlara, psikiyatrlara gittik oralarda kuyruklar oluşturduk.

Dost, arkadaşlar edinmedik parayla kendimizi teselli yolları aradık ilaçlara bağlayıp hayallere daldık başımızı yine aklımızı verdiğimiz akıllı telefonlara daldı. 

Eğilmeyi Sevmiyorum...


eğilmeyi seviyorum hiç de eğilmedim Biz Rükuda Eğiliriz Aşk`la AŞK için secdeye varırız.düşmüş kelimelerimi yerde toparlıyorum oturtuyorum yüreğimin tam orta yerine. taşlaştıran soysuz cümlelerin iğneliyor toparladığım cümlelerimi. "Sevinme" hali Tanrının gördüğü kaç hüzne işaret? Ya ağlamalarım; hangi gülmelerine sebep uzaktan uzağa, senin ilgisizliğin ise, duayla mümkün diyor sol yanım toparladığım cümleler? Yalnızca Adem ve Şeytan mı var senin lugatında, ben koşmak isterken sana, bacaklarımı neden kırıyorsunki. Şimdi şükrü bacağını kırana mı, ayağımı bana kırdırana mı etmeliyim. Hiç hesap ettin daha kaç bahar yaşayacaksın? Yooo hesap kitap bilmezsin sen, sen hayal kurmayı da sevmezsin ama hayal alemindesin. Sen kendi dünyanı rasathaneye çevirmişsin unutmak için kendini kandırıyorsun. Sen gökten bir yıldız çalmayı bile denememişsin hatta farkında bile değilsin. Şarabın tadı iyidir yakar akan kanı hatırlatır unutturmaz sana içindeki yalnızlığı ama kaçamak sahte mutluluklar yaşatır aşk sapmasındasın yar değdim aşk sapmasındasın. Cümleleri seviştirdin mi hiç karşılıksız olarak hiç semaya hayran oldun mu olmadın olamadın. Ceplerinde değişik dudaklar  var tanımadığını beklemektesin hangisi diye bedenin hüzünle gusulde, tahammülsüz alevlerle boğuşuyorsun kendini kandırmakla meşgulsün. Güvercinleri eziyorsun zeytin dalını tanımıyorsun tanıttırmıyorsun.





31 Aralık 2013 Salı

Semazen ve Balerinin Aşkı

Semazen ve Balerinin Aşkı
Aşk`ın Dansı

Uras 1.80 boylarında yakışıklı esmer pozitif enerjili her şeye rağmen yaşamayı seven deli dolu bir gençtir. Özürlü çocuklara ders veren, semazen olarak AŞK yaşayan Yaradanla,  sahnelerde görev alan boş zamanlarında daktilosunda yazı yazmaktan çok keyif alan birisidir. Ailesini Kocaeli depreminde kaybettikten sonra İstanbul’a yerleşmiştir ve Allaha olan sevgisi her şeyden fazladır..
Miyase 25 li yaşlarda kumral çok tatlı bir kızdır,  gezmeyi, eğlenmeyi dans etmeyi sex yapmayı içkiyi uyuşturucuyu çok seven aklına estiği gibi yaşamayı tercih olarak gören (anı yaşayan)  sadece şans gibi bir kavram olduğuna inanan bale eğitimi veren ve aynı zamanda balerin olarak sahnelere çıkan birisidir.
Miyase (balerin)  eyvah yine geç kaldım..! der ve hızlı bi şekilde yataktan fırlar alelacele hazırlanmaya başlar
Cem   ağzının içinde geveleyerek aşkım bugün işe gitmesen der ve kız gelip yanağına bi öpücük kondurur.
Miyase   yanında kalmayı çok isterdim ama maalesef gitmem gerekiyor geldiğimde seni tekrar burada görmek istiyorum der ve gülüşürler..
Uras  çoktan evden çıkmıştır etrafa mutluluk saçarak işe gitmektedir motoruyla kasabadan geçerken halime teyze zorla ağzına gözleme sokmaktadır
Halime teyze  ye bakim şunu iyice zayıfladın valla dövücem seni
Uras  yaa napıyosun halime teyze eşek kadar oldum
Halime teyze sus bakıyım sen hala sıpasın benim gözümde der ve yüzünde tatlı bir gülümsemeyle uğurlar
Miyase arabasına atlar ve trafikte geç kaldığını ima eden mimikler sergiler
Uras sonunda okula gelmiştir bütün çocukların sevgi seliyle karşılaşır ve eğitim başlar tabiî ki oyun tadında
Miyase geç kalmıştır ve ne yazık ki balerin yarışması bitmiştir ödüller dağıtılmıştır
-kusura bakma handecim geç kaldım çok özür dilerim bitti mi yarışma
Hande maalesef ödül alan öğrencimiz olmadı
Miyase napalım artık seneye der ve öğrencilerini tek tek kutlar annesinden telefon gelir ve akşam yemeğine beklediğini söyler ardından sevgilisini arayıp gelemeyeceğini bildirir akşam yemek sofrasında yurt dışından gelen teyzesi annesi babası ile keyifli bir sohbet eşliğinde yemekler yenir babası bir ara cemi sorar ve ilişkilerinin nasıl gittiğini merak eder evliliği ne zaman yapıcaklarını sorgular her zaman ki gibi miyase umarsız ve tutarsız cevaplar vererek başından atar
Uras la nadir mangal başında etleri pişirirken nadir rakısından bir yudum alır ve urasa uygun olan kızlardan bahsetmeye başlar annesinin nasıl azimle canla başla kız aradığını anlatır uras sadece gülümser ve etrafına toplanan köpeklere et vermekle meşguldür
Miyase nin midesinin bulandığını görürüz ve kusmak için banyoya gider elini yüzünü yıkadıktan sonra teyzesi neler olduğunu merak eder ve esprili bir şekilde ne o hayatım fit kalabilmek için yediklerini mi kusuyorsun gülüşmelerden sonra miyasenin aklına takılır ve ertesi gün doktora gider
Doktor müjdemi isterim hanımefendi hamilesiniz der ve miyasenin yüzünde şaşkın ve bi o kadar da tatlı bir gülümseme ile ordan ayrılır
Arabasına binip bu güzel haberi ceme vermek için giderken yanından motorla uras geçer cemle şık bir restoranda yemek yerken mutlu haberi verir ve anlamsız bir şekilde cem çıkışır henüz hazır olmadığını bu bebeğin kesinlikle doğmaması gerektiğini anlatır miyasenin dünyası başına yıkılmıştır bir hışımla oradan uzaklaşır arkasından cemin o kadar bağırması hiçbir işe yaramamıştır ve kafasında deli sorular.. cemin ona olan aşkını sorgulamaya başlar geçmişi tekrar tekrar gözden geçirir her anı hatırladıkça viskiden bir kadeh bir kadeh daha içer ne olduğunu anlamadan sevgisi nefrete dönüşmüştür iyice içine kapanıp yavaş yavaş kendini insanlardan soyutlayıp yalnız kalmaya başlamıştır sonunda çocuğu aldırmaya karar verip aldırmıştır bu acı içinde günden güne çoğalıp kabuslara dönüşüp uykularından olmuştur sabaha karşı yine delice içtiği mekandan çıkıp arabasına atlar önünü dahi göremediği halde kör kütük araba kullanır ve uçurumun önüne gelip arabasından iner her şeyi sorgulamaya başlar tam kendini boşluğa bırakıcak ken
Sabah namazından çıkan uras miyasenin yanına gelir
Uras:  ölmek için çok soğuk bir gün ve sen bunun farkında değilsin
Miyase …
Uras:  sana neden ölmek istiyosun hayat çok güzel gibi saçma sapan telkinlerde bulunmayacağım
Miyase ee niye buradasın o zaman
Uras: hava almaya çıktım
Miyase : sen havayı dağların taşların tepesinde mi alıyosun
Uras napıyım kayaların dibinde mi alıyım
Miyase hayır canım git evinin önünde al
Uras iyi de burası benim evimin önü sen git evinde intihar et
Miyase gece gece çattık yaa
Uras asıl ben çattım ohh ne güzel sen ölüp kurtulacaksın ki böyle bir şey yok ardından ambulansı bi taraftan polisleri bi taraftan günlerce uğraş dur işi gücü bırakalım hanımefendinin pisliğini temizleyelim başka bi isteğiniz
Miyase bir dakika neden ölünce kurtulamıyomuşum ?
Uras çünkü ölüm yok oluş değil yeniden varoluştur
Miyase nasıl yani
Uras sen bence öl yaa biz hiç karşılaşmadık tamam mı
Miyase hey bir dakika böyle çekip gidemezsin
Uras ister burada kalıp intihar edersin istersen peşimden gelir sıcak çay var içersin der gider miyase hayal mi gerçek mi ne olduğunu anlamaz şaşkın bir ifadeyle peşinden gider şöminenin başında ısınır ve uras elinde fincanla çay getirir saatlerce anlatır miyase yutkunmadan urasın söylediklerini dinler yer yer gülümser yer yer hayretlere düşer..
Daha sonra urasın yanından ayrılır hayatına devam eder yalnız artık hayatı eskisi kadar gri değildir ondaki bu değişimi hemen hemen herkes fark eder ve sorarlar ama o hepsine aynı cevabı verir ben aynıyım sadece farklı pencereden bakıyorum. Cem hala peşini bırakmamıştır ısrarla pişman olduğunu her fırsatta karşısına çıkıp özürler dileyerek bir şans daha vermesini ister ama miyasenin kararı kesindir en sonunda annesi kenara çekip hayatındaki değişikliği beğeniyorum ve sebebi her ne olursa olsun sorgulamıyorum ama bu yüzündeki şapşal gülümsemenin mimarı kimdir tanışmak istiyorum der ve aklından bir türlü çıkaramadığı urası ziyarete gider ve onu daha yakından tanımak istediğini söyler birlikte olduklarında hiç olmadığı kadar mutlu konuştuklarında hiç olmadığı kadar huzurludur
Ailesi ve arkadaşları urası çok sevmiştir ama hala ne uras nede miyase birbirlerine açılamamıştır miyasenin urasa aşık olduğunu biliriz fakat urasla duyguları karşılıklı mı anlayamayız ansızın bir gece vakti tüm cesaretini toplayıp urasa olan aşkını haykırmak için evine geldiğinde urasın her zamankinden farklı bir tutum içinde olduğunu özel bir geceye katılır gibi giyindiğini görür merakını gizleyemez ve nereye gittiğini sorar sevgilimle buluşmaya gidiyorum cevabını alınca dünyası başına yıkılır ve takip etmeye başlar camiye girdiğini görünce kafasındaki bilmeceler cevap bulur.
2. perde
Birlikte eve doğru ilerlerler urasın yüzünde tatlı bi tebessüm miyase de ise kafasından geçen binbir türlü sorunun hiç birisini soramamanın vermiş olduğu masum merak vardır..
Cem’in artık uras dan haberi vardır ve bu aşka engel olmak için elinden geleni yapacaktır miyase’ye derdini anlatamadığı için saplantılı aşkını sonlandırmamak adına çareyi urası aradan çıkarmakta bulur tatlı başlayıp sert biten bir konuşma olur..
Artık miyasenin ailesi de urasın dine olan bağlılığını bilmektedir ve babası büyük bir hışımla derhal bu adamla olan görüşmesini sonlandırmasını ister hiçbir zaman mutlu olamayacağını hayatının geri kalanını büyük bir pişmanlıkla devam edeceğini en sinirli haliyle bağırarak anlatır
Bunların aksine miyasenin urasa olan aşkı daha da büyür daha fazla vakit geçirmeye başlar cemin urasa olan öfkesi daha da fazlalaşınca birkaç arkadaşıyla öldüresiye dövmüşlerdir miyase olanların tek suçlusu benim  ve bunların hepsi benim yüzümden oldu der ve tüm bunlardan babasının haberi olur miyaseyi urasın yanından alır ve tek başına bırakır kızını eve kapatır iç acıtan ağlamasına dayanamayan annesi odasına girer yatağın köşesine oturarak baban haklı kızım uras özgür bir kuş ve sende özgür bir balıksın o uçsuz gökyüzüne ait sense okyanusa birbirinize aşık olmanız mümkün ama yuvanız neresi olacak…
Anlık heveslerine onu alet etme sırf kendi keyfin için başkalarının hayatını zehir etme der ve yanından ayrılır..
Urasın yaraları iyileşmiştir ve hayatının en güzel rengi artık yanında değildir onsuz yaşamak nasıl bi tat verecekse o şekilde hayatına devam edicektir miyase yemeden içmeden kesilmiştir bi tarafta uras bi tarafta ailesi… günlerce düşünmüştür..
Ve böyle kötü bir durumdayken urasın öğrencilerinden biri vefat etmiştir tüm sevenleri cenazede toplanmıştır urasın dimdik durduğunu görürüz ve gözlerinden sadece iki damla yaş gelmiştir oysaki yaslanabileceği bir miyase olsa oracıkta yere yığılıp bütün içini dökücektir..
Bütün herşey bittikten sonra usul usul evine döner ve ölen öğrencisinin yapmış olduğu resmi duvardan alır hüzünle bakar yaşadıkları güzel anları hatırlayıp ağlamaya başlar olanlardan miyasenin haberi olur ve urasa gitmek için evden çıkarken babası durdurur o kapıdan çıkarsan bir daha kesinlikle bu eve giremezsin der sadece babasına acıyarak bakar ve kapıyı suratına kapatır çeker gider urasın evine geldiğinde yerde oturup resme bakan uras miyaseyi gördüğünde hıçkırarak ağlamaya başlar ve miyase urasın başını göğsüne alır saçlarını okşayarak herşeyin geçeceğini söyler ve uras o geceyi miyasenin kucağında uyuyarak geçirir artık urasın evinde yaşamaya başlamıştır uras kanepede miyase ise urasın yatağında yatmaktadır her akşam urastan önce gelip sofrayı hazırlayıp eve dönüşünü iple çekmektedir bazen çocuklar gibi eğlenip bazen ise iki büyük derviş gibi sohbet etmektedirler günlerden birgün..
Miyasenin babası urasın yolunu çevirmiştir büyük hışımla çıkışmıştır dakikalarca kızını ondan aldığını aileyi parçaladığını ve bunun için kendisini hiç affetmeyeceğini sert bir tavırla anlatmaktadır uras ise gayet sabırlı bir şekilde saygısını bozmadan dinlemektedir ve en sonunda madem birlikte yaşayabileceğimize inanmıyorsunuz o halde biz miyase ile aynı sahnede gösteri yapacağız birlikte nasıl uyumlu olduğumuza kanaat getirmezseniz ben kendi ellerimle kızınızı size getiricem der  ve gider…
Eve geldiğinde miyaseye babasıyla karşılaştığını anlatır miyase merakla neler olduğunu sorar ve uras ta birlikte sahne alıcaz eğer beğenmezseniz kızınızı size getiricem dedim der ve miyase ufak bi gülümsemenin ardından gizleyemediği soruyu sorar
Miyase iyide semazen ve balerin aynı sahnede nasıl olur bilmem ki
Uras bilmene gerek yok hayal et yeter
Hazırlıklar başlar provalar devam eder beklenen gün gelir salon tıklım tıklımdır herkes gösterinin nasıl olucağı merakı içersinde fısır fısır konuşurken bütün ışıklar söner perdeler açılır gösteri başlar..devam eder.. biter.. herkesin ağzı açık kalmıştır ve koca salonda çıt yoktur uras ile miyase sahne de birbirlerinin gözlerine bakıp sadece nefes alış verişleri duyulmaktadır tek tek gelen alkışlar yerini bütün salona bırakmıştır herkes ayağa kalkmış delirmiş gibi alkışlamaktadır miyasenin annesi ile babasının gözleri dolmuştur…..
Hikaye : Fikret Sanal
www.fikretsanal.com 
Son……